İnsanın Sudaki İzi – Mehmet Ufuk PEKER

Anasayfa Forumlar Ekoloji Felsefesi İnsanın Sudaki İzi – Mehmet Ufuk PEKER

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #141312
    Mehmet Ufuk PEKER
    Katılımcı

    İNSANIN SUDAKİ İZİ – Ufukta Tarım

    Mehmet Ufuk PEKER

    Dünya Gıda Dergisi Ağustos 2016 sayısının 53. sayfasında yayımlanmıştır.

    “Suya yazı yazılmaz.” derler. “Suda iz kalmaz”… “Akan su kir tutmaz”. Akan veya durgun su fark etmez. En durgun sular bile hareketlidir aslında Ve suda her şey karadakinden daha hızlı olup biter. Çürüyen leşler kısa sürede parçalanır ve neredeyse her şey farklı canlı türleri tarafından tüketilir. Doğa kendisinden kaynaklanan kirliliği kendi iç dinamikleri ile çözer her zaman.

    İnsanoğlu tarımsal üretimle birlikte doğayı değiştirmeye, kendine göre şekillendirmeye başladı. Suyu kanallarla yönlendirmek, yapay göletler, sarnıçlar, barajlar insanın tarımı bulduktan sonra, ürettiği bitki ve hayvanlar için kendisi için gerekli suyu en kurak mevsimlerde bile ulaşmasını sağladı. Son birkaç yüzyıl içerisinde ise her imkânsıza meydan okudu… İnsan suda iz bırakmanın ötesinde,  su kaynaklarından iz bile bırakmama noktasına varabileceğini kanıtladı. (Anonim-1,2014)

    Oysa su hayat açısından o derece önemlidir ki, onun üzerinde bıraktığımız her kötü iz bir gün gelip bizi vuracaktır. Suya meydan okumak, kendi hayatımıza meydan okumaktır aslında. Suyun önemi Dünyanın genelinde hakim olan 0-400C arasındaki sıcaklıklarda sıvı halde bulunmasıdır.  Satürn’ün uydusu Titan’ın yüzeyinde ısının düşüklüğü (-1700C) nedeniyle sıvılaşmış metan gazının akarsu, göl ve denizler oluşturduğu ve zaman zaman metan yağışlarının görüldüğü belirlenmiştir. Bilim insanları Titan’da bulunan sıvı metan gazının dünyadakinden farklı yaşam formları için uygun koşulları yaratabileceğini öngörmüştür. (McKay, Smith, 2005)

    NASA tarafından Satürn’e ve uydularına gönderilen sondaj aracı Cassini-Huygens’in bulguları bu olasılığı daha da güçlendirmiş durumda. Tabii Dünyayı istila etme ihtimalleri yok. Hatta ‘Selam Titan’lı biz dostuz’ cümlesini kavrama ihtimalleri de… Zira bahsettiğimiz ilkel yaşam formları muhtemelen henüz sinir ve kas benzeri yapıları dahi geliştirememiş durumda. Ama yaşamın kendisi muhteşem değil mi zaten? (Cook, Weselby, 2010)

    Hayatın Anahtarı

    Su Dünyamızda var olan tüm yaşamın kaynağı olarak görülür. Yaşam su sayesinde var olabilmiştir. Sıvıları yaşamın anahtarı yapan onların katıları taşıyabilecek kadar güçlü, katıların direnci karşısında kırılmayacak kadar gevşek olan bağlarıdır. Bu bağlanma gazlar kadar kolay ortamdan uzaklaşmalarını önler. Bulunduğu kabın şeklini almasını sağlar. Özgül ağırlığına göre katıların sıvı içerisinde çökmesi, asılı halde veya yüzeye çıkarak yüzmesi mümkündür. Pek çok madde suda çözünerek çözeltiler oluşturur. Bazı gazlar da suda çözünebilir. Su altında solunum suda çözünmüş Oksijen sayesinde olur.

    Suda çözünmüş maddeler iyonik özellikleri açısından yeni bileşik oluşturmaya uygundur. Su içerisinde çözünmüş farklı maddelerin karşılanması, etkileşime girmesi ve yeni bileşikler oluşturması mümkündür.  Madde etkileşimlerini kolaylaştıran radyasyon, ısı, ışık gibi etkenler için sıvıların (özellikle de suyun) belirli seviyelerde geçirgenlik taşıması suyun çözücü etkisini ve suda yeni bileşikler oluşmasını teşvik eder.

    Canlıların vücudunda büyük oranda su bulunur. Su çok işlevseldir. Vücudumuzda PH oranının sabit kalmasını sağlayan sudur Bedenimizin esnekliğini büyük oranda suya borçluyuz. Su hücre yapıları için bağlayıcı işleve sahiptir. Su ağırlıklı sindirim sıvıları, kan, ter ve idrar solunum, beslenme, boşaltım ve vücut ısının ayarlanması adına önemli işlevleri yerine getirir. Vücutta su belli bir oranın altına düşerse ölüm kaçınılmaz hale gelir. Örneğin insan vücudunda su oranı asgari % 60 olabilir. Eğer bu oran % 54- civarına gerilerse ölümler başlar, % 50’nin altına düştüğünde ise ölümler kaçınılmazdır. (Akın ve Akın,  2007).

    Her gün ihtiyaç duyulan suyun bir miktar fazlasını, sık aralıklarla su ve su oranı yüksek taze gıdalar tüketerek giderir. Organları rahatlatır, işleyişlerini kolaylaştırır, gevşemeye yardım eder. Hatta cildin daha diri ve gergin görünmesini sağlar, kırışıklıkları azaltır. Suyun bu özelliklerinin yanında ekosistem o üzerindeki etkileri, onu hayat açısından anahtar konumuna getirmektedir.

    Ekosistemde suyun yeri

    Su yeryüzünün dörtte birini (çeyreğini) kaplayan karaların çevresini sarar. İçlerine kadar ilerler. Karasal ekosistemler sucul ekosistemlerce desteklenmeseydi, buz devri, büyük volkanik patlamalar, dünyaya çarpan gök cisimleri muhtemelen kısa sürede karadaki canlı hayatı ortadan kaldırırdı. Oysa su ekosistemleri, sudan gelen beslenme fırsatları ve büyük su kütlelerinin karalar üzerindeki etkileri dünyayı sarsan büyük afetler karşısında hayatın direnebilmesinin de anahtarı olmuştur kanaatimce…

    Su içerisinde yaşam büyük bir çeşitlilik oluşturmuştur. Su altı yaşam biçimleri farklı olanakları değerlendirirler. Aynı zamanda iklim, derinlik ve kara ile bağlantıları, yüzey özellikleri, yer şekilleri de su kütleleri içerisinde ortaya çıkan çeşitliliği desteklemiştir. Karadaki yaşamla denizdeki yaşam arasında ortaya çıkan ilişkiler de bu çeşitliliği beslerken karadaki yaşamı da zenginleştirir.

    Sucul canlılar besin zincirinin su ile kara arasındaki bağlantısını sağlar. Göçmen su kuşları, diadrom (Hem tatlı sularda, hem tuzlu sularda yaşayan) su canlıları ile amfibyanlar (hem karada ve hem de suda yaşayan canlılar) karadaki hayatla sudaki hayat arasında bağlantıyı sağlar. Karalardaki yaşamın yayılmasında; deniz canlılarının çeşitliliğinin artmasında; doğal dengenin gelişmesi ve korunmasında bu göçmen canlılar önemli işlevler üstlenir.

    Besinin az olduğu yerlerde bu göç dönemleri özellikle beslenme çılgınlığını tetiklemektedir. Somon akının olduğu bölgelerde ayılarla normalden çok daha sık karşılaşmak mümkündür.

    Su aynı zamanda karadaki canlılar için hayati öneme sahiptir. Su yaşamsal ihtiyaçlar arasında beslenme kadar önemlidir. Ama otçul canlılar için suyun olmadığı yerde beslenme hem bitkiler gelişmeyeceğinden ve hem de hayvanların doğrudan su ihtiyacı dolayısıyla özellikle imkânsızlaşır.  Bu da karasal göçleri tetikleyen bir unsurdur ki burada suyun varlığı büyük otçul hayvan kütlelerini harekete geçirerek aşırı otlatmanın önlenmesi açısından ve otçullar kadar hareketli olamayan bölgeci etçillerin beslenmesi açısından da hayati öneme sahiptir.

    Büyük su kitlelerinin yağış miktarını arttırma, iklimi yumuşatma gibi etkileri de farklı canlılar için uygun ortamların ortaya çıkmasını sağlar. Pek çok açıdan hayatın şekillenmesinde ekosistem için su ve su ekosistemi önemli unsurlardır.

    Suyu kontrol etmek

    Toplum olabilmek için önce kendini kontrol etmeyi öğrenen insan, kaçınılmaz olarak her türlü değişkeni kontrol altına almaya yöneldi. Kontrol altına alamadıklarına karşı önlemler geliştirdi. İhtiyaç duyduğu su bazen emeğini, malını ve hatta canını tehdit edebiliyordu. Tarımın ortaya çıkışı ile birlikte iklim olayları insanın zihnini bayağı kurcalamış olmalı.

    İnsan bilmediği, anlayamadığı çözemediği her konuda dinsel/mistik kavramlara yönelir. Dinsel konularla ulaşamadığı gökyüzü ve gök cicimleri kutsal olarak yorumlanır. Genelde gök cisimleri yol göstericidir. İklim olayları dünyanın kendi etrafında dönüşü ve güneşin çevresinde dönüşü ile ilişkilidir. Bu iki yörüngeli döngü Dünyaya göre yıldızların konumunun ve Dünyadan ayın görünüşünün değişmesine neden olur.

    O dönemde suyu kontrol altına alamayan insan ay ve yıldızlardaki değişimleri baz alarak zamansal bir çizelge ile iklim olaylarını eşleştirmiş olmalı. Böylece ortaya çıkan zaman-tarım çizelgesi de ilkel bir takvim olacaktır.

    Bu takvim sayesinde, sel, su baskını vb. riskli dönemleri belirleyerek önlemler aldı.

    Her ne kadar önlem alma şansı artmış olsa da, bunun kontrol altına alma ile ilgisi yoktu. Önlemler her zaman yeterli olmuyordu. Kurak dönemlerde su ihtiyacını karşılamak, su baskınlarını önlemek gibi amaçlarla, setler ve kanallar yapılmaya başlanıldı. Daha sonra su depoları, sarnıçlar ve sonunda suyun önüne set çekerek barajları hayata geçirdi. Artık insanlar suyu            kontrol altına almışlardı. Öyle ki daha önceleri elle ezdikleri buğdayı akan suyun enerjisinden yararlanan çarklı aktarma sistemine sahip değirmenlerle ezmeye başladılar.   Artık suyu kontrol altına alıp su baskınlarından korunan insan, ikinci adımı atıp sulama ve enerji ihtiyacı için sudan yararlanmaya da başlar. (Sevim ve Demirel, 2012)

    Kendini Vuran Ayak İzi

    Yılan balıkları yalnızca Meksika Körfezinin yakınında üreyip Gulf Stream akıntılarıyla dünyaya yayılır.  Ege kıyılarına kadar gelen Yılan Balığı üremek için yaklaşık 6.000 Kilometre yol kat edecektir.  Lezzetli bir av balığı olan Yılan Balığının doğduğu yere 200 santimetrenin üzerindeki bireyleri dönebilir. Üreme için değişim geçirerek Somon gibi üreme sonrası ölür.  Oysa bu boyda bir Yılan Balığı balıkçılar için oldukça caziptir. Kıyılarımızda yılan balığının bu boya gelmesi ender bir durumdur. Olurda bu boya gelirse kesin yakalanır ve gazeteler balığın resmini keyifle verir. (Anonim-2, 2016)

    Denetlenmeden ve kapasite belirleme çalışmaları yapılmadan, tekne alıp donatan hemen herkesin rahatlıkla balıkçılık yapabildiği dönemler geçirdik. Yavru balıkların avlandığı dönemler… Artık, belli bir boyda üreyen balıkların üreme boyuna gelmeden avlanması yasak. Ancak hayatı boyunca tek kez yumurtlayan hayvanların büyük boylarının avcılığı konusunda her hangi bir önlem yok.

    Aşırı avlanma yalnızca avlanan balıkları tehdit etmez. Avlanma sonucu azalan balık nüfusu deniz yırtıcılarının hayatını zora sokar ve rekabeti arttır. Deniz yırtıcıları da azalınca denizanası ve benzeri canlılar denizlerin hâkimi durumuna gelebilir. Üreme stratejisi ve zehirleri öldürmenin zorluğu nedeniyle çoğalması kolay, kontrol altına alınmaları zordur.

    İnsanın suya giderek daha fazla işlev yüklemesi, kontrolüne aldığı suyu köle kıvamına getirmesi ile giderek daha fazla su insani yaşamının parçası haline geldi. Dereler “ISLAH”(!) edilerek canlıların yaşamı için uygun olmayan bir duruma getirildi. Balıkların ortadan kaybolması sonucu sivrisinek ve bazı böceklerin yayılma alanı olan dereler kurutuldu. Oysa doğal yapısında bırakılsa içindeki balıklar sivrisinek ve böcekleri baskı altında tutacaktı. (Güner, 2015)

    Derelerin kurutulması ve ıslahı sonucu, akamayan dereler, zaman içerisinde dere özelliğini kaybederek yağış sularının dengesiz bir şekilde seller oluşturmasına neden oldu. İzmir’de kurutulan ve Islah edilen onlarca derenin körfeze taşıdığı su yükü Ege bölgesinin özelliği gereği kıyıya dik inen dağların etekleri boyunca toplanıp İzmir’in ‘Mega Kanal’ını felç etmeyi başardı. Ve deniz kotu altında kalan evler, alınan tüm önlemlere rağmen zaman zaman eskisi kadar olmasa da su baskınlarından kurtulamıyor.

    Akarsu ve denizleri kirleten faaliyetler nedeniyle ortaya çıkan kokular yaşam kalitemizi bozuyor… Olta balıkçılığı yapanlar daha uzaklara gitmek zorunda kaldı. Tarım ürünlerinde tarımsal kirletici (İlaç, gübre, hormon)lerin neden olduğu kalıntılara su kirliliğinden kaynaklanan kirlilik de eklendi. Akarsulardan gelen kirlilik baraj ve gölleri kirleterek içme suyu olarak kullanılan su için ek arıtma ihtiyacı doğurur. Yapılan ek arıtma ile sudaki mineral düzeyi azalacağından içme suyunun kalitesini ve lezzetini azaltır.

    Yapılan barajlar nedeniyle akarsuyun kuruması akarsu balıklarının yok olmasına neden olmaktadır. Göl ve denizlerden akarsu kaynağına doğru giderek orada yumurtlayan bazı balıklar (Kefal, Somon vb.) barajlar nedeniyle üreme alanlarına gidememektedir Bu balıklardan soyu tükenenler olmaktadır. Örneğin soyu tükenmek üzere olan Van gölüne özgü ‘İnci Kefali’ koruma altına alınmıştır. Yine su samuru gibi akarsulara bağımlı yaşayan hayvanlar için de barajlar tehdit oluşturmaktadır. (Elp ve Çetinkaya, 2000).

    Bunun dışında da örneğin denetimsiz deniz taşımacılığı istilacı türlerin taşınmasında en önemli etkenlerdendir. Üretimi yapılan balık ve deniz canlılarının yetiştirildikleri bölge doğal yaşam alanı olmayabilir. İklim değişikliği nedeniyle ısınan sularımıza yönelen tropikal ve subtropikal iklim balıkları da istilacı türler olarak geçmektedir. balıklar bölgeye yayıldığında doğal düşmanları olmayan, sağlıklı, üreme ve gelişim güçleri yüksek canlılar olarak diğer su canlılarını tehdit eder. Bu tür canlılara istilacı türler adı verilir. Bu canlılarla baş etmek zordur. Aşırı arttıklarında kendileri dâhil tüm canlı yaşamı tehdit ederler. (EKMEKÇİ ve Ark.,2013).

    Ekosistemin Dışında İnsan                                               

    İnsan doğayı tamamen kontrol altına alabilir mi? Doğa olmadan, ekosistemler çöktükten sonra insan yaşamaya devam edebilir mi? Ekosistemlerin çökmesinin insan hayatına olumsuz etkisi olabilir mi? Sudaki ekosistem insan hayatını etkiler mi? İnsan kentlerde gerçekten ekosistemin dışında mı yaşıyor?

    İnsanın yaşadığı alanlarda pek çok canlı türü yaşar. Özellikle kent çevresinde yeterince doğal alan bulunmuyorsa bu canlılar kent yaşamına göre şekillenecektir. Genelde mikroorganizmalar, asalak ve mutfak artıklarına yönelik böcek ve benzerleri, fare gibi küçük kemirgenler, binalara uyum sağlamış kuşlar, kedi, köpek ve benzeri insandan korkmayan memeli hayvanlar, insan yaşamına ve şehre adapte olmuş canlılar kent ekosistemini oluşturur. Bu canlılar tamamen insana bağlı veya bağımlı yaşayan canlılardır. Bütün savunma sistemleri insana göre şekillenir.

    Kentte ekosistemin ana besin kaynağı insan olduğundan aslında doğal yaşam alanları ne kadar az, kent ne kadar büyükse insan o kadar fazla saldırıya maruz kalır. Çevredeki bütünlüğünü yitirmiş, doğa ile bağlantısı kesilmiş, zarar görmüş ekosistemlerin istenen düzeyde yararı olmayacağını belirtelim

    Eğer zaruri olarak doğal bütünlüğünü yitirmiş alanlar söz konusuysa bu tip ekosistemleri kurtaracak olan deniz bağlantısıdır. Örneğin Gediz Deltası (İzmir Kuş Cenneti) İzmir’in ortasında, Karşıyaka, Çiğli, Menemen ve Foça ile İzmir Körfezi arasında kalmış bir bölgedir.  314 Bitki türü, 289 kuş türü, üreme dönemi içerisinde toplanda 150.000’i bulan kuş popülasyonunun yanında su samuru, saz kedisi, vaşak gibi nadir hayvanları barındıran faunası (hayvan çeşitliliği) ile de dikkati çekiyorsa, dış doğayla ilişkisini sağlayan ana unsur denizler ve su ekosistemleridir. Su canlıları ve su kuşlarının kapalı ekosistemin sigortası olduğu açıktır. (Gündoğdu ve Ark., 2005)

    Doğayı, ekosistemlerden oluşan bir zincirin halkaları gibi görmek gerekiyor. Kentlerin sağlam eko sistemlerle bütünlük içerisinde var olması insan için ana teminattır. Aksi takdirde en üstün yırtıcı da olsanız, size göre planlanmış olan kentler de vahşi yaşamın hedefi yalnızca siz olacaksınız. Ki bunun yaratmış olduğu tehdit tüm insan nüfusunu yok edebilecek bir tehdittir. Sağlıklı denizler ve su kaynakları bozulmuş ekosistemleri onarmanın teminatıdır.

    KAYNAKÇA

    Anonim-1 (2014) Kuruyan Göldeki Arazilerini Eken Köylü Hacizlik Oldu, Konya Haber Al web sitesi, 11/08/2014 (http://www.konyahaberal.com/haber/konya-haberleri/kuruyan-goldeki-arazilerini-eken-koylu-hacizlik-oldu.html)

    Anonim-2 (2016) Marmara’da 2 Metrelik Dev Yılanbalığı Yakalandı, haberler.com, 02 Şubat 2016 (http://www.haberler.com/marmara-da-2-metrelik-dev-yilanbaligi-yakalandi-8120203-haberi/)

    Akın, M., & Akın, G. (2007). Suyun Önemi, Türkiye’de Su Potansiyeli, Su Havzaları ve Su Kirliliği. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 47, 2, 105-118

    Cook, JR. Weselby J.(2010) What is Consuming Hydrogen and Acetylene on Titan? NASA News; 2010-190; http://www.nasa.gov/topics/solarsystem/features/titan20100603.html
    Elp, M., ve Çetinkaya O (2000). “İnci kefali (Chalcalburnus tarichi Pallas, 1811)’nin üreme biyolojisi üzerine bir araştırma.” Doğu Anadolu Su Ürünleri Sempozyumu Kitapçığı: 51-66.

    Gündoğdu, V., Torusdağ, E., & Sarıkaya, D. (2005). Izmir kuş cenneti sulak alanının ekolojik yapısı ve su kirliliği izleme çalışması. Ekoloji, 14(54), 31-36.

    Güner, E. (2015). Su Havzaları Ve Planlama İlişkisi (Doctoral dissertation, Fen Bilimleri Enstitüsü).

    McKay, C. P., & Smith, H. D. (2005). Possibilities for methanogenic life in liquid methane on the surface of Titan. Icarus, 178(1), 274-276.

    Ekmekçi, F. G., Kırankaya, Ş. G., Gençoğlu, L., & Yoğurtçuoğlu, B. (2013). Türkiye İçsularındaki İstilacı Balıkların Güncel Durumu Ve İstilanın Etkilerinin Değerlendirilmesi. Su Ürünleri Dergisi, 28, 105-140.

    Sevim, U., & Demirel, S. (2012). Hitit Tarımı Hakkında Bir İnceleme. Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 3(6).

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.

Alaturca Design /// EkoHarita sunucuları %300 Yenilenebilir Enerji Kaynaklarıyla Beslenmektedir. /// Üyelik Sözleşmesi ve Kullanım Koşulları /// Yayın İlkeleri ///

Pin It on Pinterest